200 Yıllık Döngü: Tarladan Fabrikaya, Plazadan Anadolu’ya Dönüş
Bu blog, son 200 yılda emeğin tarladan fabrikaya, oradan plazaya ve bugün yapay zekâ çağına uzanan yolculuğunu anlatıyor; sanayi devrimiyle toprağını bırakıp şehre göçen kuşakların hikâyesinin, günümüzde yüksek maliyetler, stresli şehir hayatı ve uzaktan çalışma imkânlarıyla birlikte tersine dönme potansiyelini vurguluyor. Artık yapay zekâ, dijital pazar yerleri ve veri sayesinde insanların toprağa “çaresizlikten” değil, bilinçli bir stratejiyle dönebileceği; Nar Atlası’nın da coğrafya, pazar ve teknoloji verilerini birleştirerek bu dönüşümü romantik bir hayal olmaktan çıkarıp hesaplanabilir bir gelecek senaryosuna dönüştürmeyi hedeflediği anlatılıyor.
Nar Atlası Ekosistemi: Nar Evi, Hamza, Ekinyolu ve Nar Kamp
Bu yazı, Nar Atlası’nı tek bir uygulama değil; Anadolu’da yeni bir yaşam ve üretim modeli kurmak için tasarlanmış bütünlüklü bir ekosistem olarak anlatıyor. Ekosistemin dört ayağı var: Nar Evi, kırsalda hem yaşayıp hem üretebileceğin, sera–atölye–enerji–dijital altyapı entegre bir yaşam birimi; Hamza, coğrafya, iklim, pazar ve hedeflerini okuyup sana kişisel senaryolar ve karar desteği veren akıllı asistan; Ekinyolu, bütçene, arazine, hedef zamanına göre “nerede, neyi, ne ölçekte, hangi modelle?” sorusuna veriyle cevap veren strateji ve rota motoru; Nar Kamp ise teoriyle yetinmeyip elektrikten bahçeciliğe, hayvancılıktan yapay zeka ve Nar Atlası yazılımlarına, gıda üretiminden el işlerine kadar her şeyi sahada deneyimleyebileceğin pratik eğitim alanı olarak konumlanıyor. Tüm bu parçalar birlikte, “köye dön” ya da “bir şey üret” demekten öteye geçip, şehir–kırsal dengesini, gelir modelini ve yaşam ritmini coğrafya, pazar ve teknolojiyle birlikte planlamanı sağlayan, romantik hayali hesaplanmış bir yol haritasına dönüştüren bir gelecek çerçevesi sunuyor.
Yapay Zekâ, Anadolu ve Yeni Üretim Dönemi
Bu yazı, Kasım 2025 itibarıyla Türkiye’de üretim için tarihsel bir fırsat penceresi açıldığını ve bunun sebebinin yapay zekâ destekli bilgiye erişimin radikal biçimde hızlanması olduğunu anlatıyor. Eskiden tarladaki bir yaprak hastalığını anlamak günler, tarım ilçe ve uzman trafiği gerektirirken; bugün aynı teşhisin bir fotoğraf ve birkaç saniyelik yapay zekâ sorgusuyla alınabildiği, böylece üretimde en zayıf halka olan “bilgi açığının” kapandığı vurgulanıyor. Artık bir üreticinin cebinde ziraat mühendisi, veteriner, planlama uzmanı, pazarlama danışmanı, finans asistanı ve içerik yazarı gibi onlarca rolün dijital versiyonunun çalışabildiği; üretim planlamasının sezgiden veriye, bürokratik kuyruğun 10 saniyelik teşhise dönüştüğü ifade ediliyor. Yapay zekânın hem teknik sorun çözmede hem de içerik, fiyatlama, maliyet hesabı ve dijital vitrin oluşturmada üreticinin “güç çarpanı” olduğunun altı çizilerek; genç nüfusu, çeşitliliği ve üretim kültürü güçlü bir ülke olarak Türkiye için artık asıl meselenin “üretip üretmemek” değil, “üretirken teknolojiyi ne kadar akıllı kullandığımız” olduğu, bu yüzden de Anadolu’yu büyütmek için gerçekten tam zamanı olduğu söyleniyor.
Longevity Çağı ve Anadolu Sofrası
Bu yazı, insan ömrünün uzadığı yeni dönemde asıl meselenin “uzun yaşamak” değil, “sağlıklı ve doğal yaşlanmak” olduğunu anlatıyor; longevity kavramının yükselişiyle birlikte dünyanın antioksidan ve detoksifikasyon odaklı, az işlenmiş ve güvenilir gıdaya yöneldiğini vurguluyor. Paketli ve ağır işlenmiş gıdaların toksik yükü artırdığı, buna karşılık Anadolu’nun yüzyıllardır uyguladığı kurutma, fermente etme, doğal aromatik bitki kullanımı ve koyun-keçi sütüne dayalı mutfağın modern sağlıklı yaşam trendleriyle birebir örtüştüğü ifade ediliyor. Kuru ürünlerde bile sanayi paketleme ve depolama nedeniyle gizli riskler bulunduğu, bu yüzden köyden çıkan doğru üretilmiş ve kısa zincirli doğal ürünlerin değerinin hızla artacağı belirtiliyor. Nar Atlası ise bu tabloda, Anadolu’nun doğal ve az işlenmiş ürünlerini harita, veri ve hikâye ile birleştirerek; üreticinin emeğini “ucuz ürün” değil, sağlıklı uzun yaşam zincirinin parçası olarak konumlandıran bir yol haritası olarak konumlanıyor.
“Üretelim, Nasılsa Satarız” Yanılgısı: Satış, Pazarlama ve Tahsilat Gerçeği
Bu yazı, Türkiye’de asıl meselenin üretmek değil, üretileni sürdürülebilir biçimde satmak, tahsil etmek ve rekabette ayakta kalmak olduğunu anlatıyor. Özellikle “Üretelim, nasılsa satarız” cümlesinin, pazar, müşteri, fiyat, lojistik, pazarlama ve tahsilat planı yapılmadan girilen her işte en büyük tuzak olduğu vurgulanıyor. Türkiye’de rekabetin çoğu zaman fiyat kırma üzerinden yürüdüğü, kârlı görünen işletmelerin bile tahsilat gecikmeleri ve bozuk nakit akışı yüzünden battığı; pazarlama ve dijital görünürlük olmazsa kaliteli ürünlerin depoda çürüyebildiği anlatılıyor. Son olarak, üretim–satış–tahsilat–pazarlama–planlama beşlisinden biri eksikse sistemin yürümeyeceği, Türkiye’nin tarım, hayvancılık ve zanaatte büyük potansiyele sahip olduğu ama bu potansiyeli performansa dönüştürecek şeyin güçlü bir strateji ve model olduğu belirtiliyor.
Anadolu’nun Şifalı Bitkileri: Türkiye Neden Bu Kadar Büyük Bir Fırsatın Eşiğinde?
dünya genelinde doğal ve bitkisel ürünlere artan talebin ortasında Anadolu’nun şifalı bitkilerde sahip olduğu olağanüstü potansiyeli anlatıyor. Türkiye’nin bitki çeşitliliği, dört mevsimi yaşayan iklimi ve köklü “aktar–şifacı” kültürü sayesinde, kurutulabilen tıbbi–aromatik bitkilerin küçük üretici için düşük riskli, düşük sermayeli ama yüksek katma değerli bir üretim alanı sunduğu vurgulanıyor. Coğrafi çeşitlilik, tek ürüne bağımlı olmadan farklı bölgelerde farklı bitkilerle üretim yapma esnekliği sağlarken; asıl ihtiyacın plansız üretim değil, hedef pazar, doğru satış kanalı, strateji ve hikâyeyle desteklenmiş bir model olduğu belirtiliyor. Nar Atlası ise bu alanda, “nerede hangi bitki, hangi ölçekte, kime ve nasıl satılmalı?” sorularına cevap arayan, Anadolu’nun bitki kültürünü hem ekonomik değere hem de geleceğe taşımayı hedefleyen bir yol haritası olarak konumlanıyor.
5 Adımda Strateji: Heyecan mı Hesap mı?
“çok çalışmak”tan önce sağlam bir strateji kurmanın şart olduğunu anlatan 5 adımlı bir çerçeve sunuyor. Önce “hangi işe girsem?” değil, “neden bu işe girmek istiyorum, hayatımda nereye oturacak?” sorularına net cevap verilmesi; ardından sermaye, zaman, bilgi ve ekip kapasitesinin acımasızca masaya konması gerektiğini vurguluyor. Ekonomik, sosyal ve coğrafi riskleri isim isim yazıp senaryolaştırmayı, üretimden önce pazar, müşteri, rakip ve satış kanallarını tasarlamayı; son olarak da yol haritası, karar eşikleri ve düzenli güncelleme mekanizması kurmayı öneriyor. Özet mesaj şu: Emek tek başına yetmez; emek + strateji, hem batmaktan korur hem de aynı çabayı çok daha akıllı ve dönüştürücü hale getirir.
Türkiye’nin Potansiyeli, tek Eksik Ekosistem
Türkiye’nin tarım, hayvancılık ve zanaatte dünyada eşi az bulunan bir potansiyele sahip olduğunu; ancak su, toprak, genç nüfus ve dijital imkânlar mevcutken bunları bir araya getirecek adil ve şeffaf bir sistem olmadığı için bu potansiyelin değerlendirilemediğini anlatıyor. Anadolu köylerindeki gençlerin hem ahırda hem TikTok’ta olması üzerinden, üretimle dijital dünyanın aslında aynı elde buluştuğu, eksik olanın ise bunu organize eden model olduğu vurgulanıyor. Nar Atlası, bu çerçevede Türkiye’nin üretim gücünü veri, harita, hikâye ve planlama ile birleştirerek; “emek var ama sistemi yok” sorununa çözüm arayan, tarım ve zanaati nostaljiden çıkarıp yeni nesil bir gelecek ve kariyer alanına dönüştürmeyi hedefleyen bir altyapı denemesi olarak konumlanıyor.
Bir ERP’den Ekosisteme…
2019–2025 arasında Buybase’te sıfırdan ERP ve e-ticaret ekosistemi kurma deneyiminden çıkan dersleri anlatıyor; KOBİ’lerin Excel, WhatsApp, ayrı kargo panelleri ve dağınık muhasebe programlarıyla aslında yazılıma değil, yeni bir “iş yapma şekline” ihtiyaç duyduğunu vurguluyor. Teknolojiden çok alışkanlıklarla, değişimi sahiplenecek liderlik ve sabır eksikliğiyle mücadele edildiğini, ürün yöneticiliğinin ekran çizmekten çok üretim, yazılım ve kullanıcı arasında “anlam tercümanlığı” yapmak olduğunu gösteriyor. Çoklu ülke, çoklu döviz ve çoklu kanal yapısının, “bir ürün ekleyelim her yerde görünsün” cümlesinin arkasında ne kadar karmaşık bir denklem olduğunu ortaya koyarken; en büyük kırılmanın, teknik başarıya rağmen hatalı sahiplik ve adil olmayan oyun kurgusu nedeniyle yaşandığını anlatıyor. Sonuçta, bu deneyimin Nar Atlası’na şu fikri taşıdığı netleşiyor: Türkiye’de emek değil, sistemi olmayan emek problemi var ve insanlar aslında yazılımı değil, işlerini daha akıllı, bütünleşik ve sürdürülebilir yapma biçimini satın alıyor.
Anadolu’nun Potansiyeli
Şehirde apartman dairesine sıkışmış ve “bu hayat böyle mi devam etmeli?” diye düşünenler için, taşrayı eskisi gibi geri kalmış değil, internet, e-ticaret, lojistik ve uzaktan çalışmayla geleceğin merkezi haline gelen bir alternatif olarak anlatıyor; Nar Atlası’nı da bu dönüşümde, “nerede, neyi, hangi ölçekte üretmeliyim ve hangi kanalda satmalıyım?” sorularına coğrafya, iklim, pazar verisi ve kişisel hedefleri bir araya getirerek cevap arayan akıllı bir üretim ve yaşam yol haritası olarak konumlandırıyor.
Şehirden Köye Dönüşün Dijital Rehberi: Nar Atlası
“geleceğin yatırımı nedir?” sorusunu klasik şehir dairesi–araba–finans üçgeninin dışına taşıyarak, kırsalda akıllı üretim modellerini (sera, atölye, aile çiftliği vb.) ciddi ve planlanabilir bir yatırım alternatifi olarak ele alıyor; internet, e-ticaret, lojistik ve dijital bankacılık sayesinde üretim temelli kırsal hayatın artık hem ekonomik hem de yaşam kalitesi açısından rasyonel bir seçenek haline geldiğini anlatıyor ve Nar Atlası’nı, küçük/orta sermayenin hangi bölgede, hangi ürünle, hangi ölçekte ve hangi satış kanalıyla değerlendirilmesi gerektiğini senaryolarla gösteren, veriye dayalı bir “yatırım ve yaşam yol haritası” olarak konumlandırıyor.
Geleceğin Yatırımları: Şehir Dairesinden Üretim Temelli Hayata | Nar Atlası
elinde büyük bütçeler olmayan ama “küçük sermayeyle üretim yapıp hayatımı nasıl dönüştürebilirim?” diye düşünenler için, mikro üretim modellerini (küçük sera, niş ürün, atölye tipi üretim, işlenmiş gıda vb.) gerçekçi bir çıkış yolu olarak ele alıyor; arsa, dev tesis ya da yüksek kredi yerine, kontrollü ölçek, doğru ürün seçimi ve iyi planlanmış satış kanallarıyla adım adım büyünebileceğini anlatıyor. Nar Atlası, bu çerçevede küçük sermayeyi nereye, hangi ürüne, hangi bölgede ve hangi kanalda yönlendirmenin daha mantıklı olduğunu; coğrafya, iklim, pazar ve kişisel hedefleri bir araya getirerek gösteren, “küçük sermayeyi mikro üretime çeviren akıllı yol haritası” olarak konumlanıyor.
İstanbul’dan Tire’ye, Oradan Nar Atlası’na: Ben Kimim, Neden Bu Yoldayım?
Sarıyer’de başlayan, Ataşehir’in apartman dairelerinden Brighton sahillerine, Tire’deki 10.000 tavuklu çiftlikten Allianz, Acıbadem ve Buybase’e uzanan çok katmanlı bir kişisel yolculuğu anlatıyor; çocukluk travmaları, Brighton’da tek başına ayakta kalma mücadelesi, öğretmenlikten çiftliğe geçiş, orada yaşanan sistemsizlik ve jeneratör krizi, ardından kurumsal dünyada veri, süreç ve proje yönetimi deneyimi ve son olarak Buybase ile büyük bir ERP–e-ticaret ekosistemi kurma süreci üzerinden, Nar Atlası’nın aslında tesadüfi bir fikir değil, 30 yıla yayılan gözlem, hata, öğrenme ve yeniden deneme döngülerinin doğal sonucu olduğunu gösteriyor. Burada Nar Atlası; Anadolu’da üretim yapmak isteyen herkes için, yazarın kendi hayatından süzülen derslerle şekillenmiş, “yalnızca emek değil, sistem ve yol haritası da şart” fikrinin vücut bulmuş hali olarak konumlanıyor.
Çiftlikten Nar Atlası Dersleri
Beşinci blog, 2010–2012 arasında Tire’de yönetilen 100 dönümlük, 10.000 tavuklu, çok kollu çiftlik deneyimini; romantik “çiftlik hayali”nden çıkarıp, sert gerçekleriyle birlikte bir işletme ve sistem dersi olarak ele alıyor. Yumurta, süt, sera domatesi, meyve bahçesi ve kavak üretiminin günlük operasyon yükü, satış–lojistik zorlukları, kayınpeder–damat eksenindeki yönetim çatışmaları ve jeneratör krizi üzerinden; üretimin tek başına yetmediği, veri ve sistem kurulmadığında emeğin kırılganlaştığı, kararların tek elde toplandığı yapılarda işin sürdürülemez hale geldiği anlatılıyor. Nar Atlası ise bu hikâyenin doğal sonucu olarak; üretim kararlarını coğrafya, iklim, pazar verisi ve risk yönetimiyle birlikte ele alan, “önce sistemi ve senaryoyu kur, sonra üret” diyen bir akıllı yol haritası olarak konumlanıyor.

