Bir ERP’den Ekosisteme…
2019–2025 arasında Buybase’te sıfırdan ERP ve e-ticaret ekosistemi kurma deneyiminden çıkan dersleri anlatıyor; KOBİ’lerin Excel, WhatsApp, ayrı kargo panelleri ve dağınık muhasebe programlarıyla aslında yazılıma değil, yeni bir “iş yapma şekline” ihtiyaç duyduğunu vurguluyor. Teknolojiden çok alışkanlıklarla, değişimi sahiplenecek liderlik ve sabır eksikliğiyle mücadele edildiğini, ürün yöneticiliğinin ekran çizmekten çok üretim, yazılım ve kullanıcı arasında “anlam tercümanlığı” yapmak olduğunu gösteriyor. Çoklu ülke, çoklu döviz ve çoklu kanal yapısının, “bir ürün ekleyelim her yerde görünsün” cümlesinin arkasında ne kadar karmaşık bir denklem olduğunu ortaya koyarken; en büyük kırılmanın, teknik başarıya rağmen hatalı sahiplik ve adil olmayan oyun kurgusu nedeniyle yaşandığını anlatıyor. Sonuçta, bu deneyimin Nar Atlası’na şu fikri taşıdığı netleşiyor: Türkiye’de emek değil, sistemi olmayan emek problemi var ve insanlar aslında yazılımı değil, işlerini daha akıllı, bütünleşik ve sürdürülebilir yapma biçimini satın alıyor.
İstanbul’dan Tire’ye, Oradan Nar Atlası’na: Ben Kimim, Neden Bu Yoldayım?
Sarıyer’de başlayan, Ataşehir’in apartman dairelerinden Brighton sahillerine, Tire’deki 10.000 tavuklu çiftlikten Allianz, Acıbadem ve Buybase’e uzanan çok katmanlı bir kişisel yolculuğu anlatıyor; çocukluk travmaları, Brighton’da tek başına ayakta kalma mücadelesi, öğretmenlikten çiftliğe geçiş, orada yaşanan sistemsizlik ve jeneratör krizi, ardından kurumsal dünyada veri, süreç ve proje yönetimi deneyimi ve son olarak Buybase ile büyük bir ERP–e-ticaret ekosistemi kurma süreci üzerinden, Nar Atlası’nın aslında tesadüfi bir fikir değil, 30 yıla yayılan gözlem, hata, öğrenme ve yeniden deneme döngülerinin doğal sonucu olduğunu gösteriyor. Burada Nar Atlası; Anadolu’da üretim yapmak isteyen herkes için, yazarın kendi hayatından süzülen derslerle şekillenmiş, “yalnızca emek değil, sistem ve yol haritası da şart” fikrinin vücut bulmuş hali olarak konumlanıyor.
Çiftlikten Nar Atlası Dersleri
Beşinci blog, 2010–2012 arasında Tire’de yönetilen 100 dönümlük, 10.000 tavuklu, çok kollu çiftlik deneyimini; romantik “çiftlik hayali”nden çıkarıp, sert gerçekleriyle birlikte bir işletme ve sistem dersi olarak ele alıyor. Yumurta, süt, sera domatesi, meyve bahçesi ve kavak üretiminin günlük operasyon yükü, satış–lojistik zorlukları, kayınpeder–damat eksenindeki yönetim çatışmaları ve jeneratör krizi üzerinden; üretimin tek başına yetmediği, veri ve sistem kurulmadığında emeğin kırılganlaştığı, kararların tek elde toplandığı yapılarda işin sürdürülemez hale geldiği anlatılıyor. Nar Atlası ise bu hikâyenin doğal sonucu olarak; üretim kararlarını coğrafya, iklim, pazar verisi ve risk yönetimiyle birlikte ele alan, “önce sistemi ve senaryoyu kur, sonra üret” diyen bir akıllı yol haritası olarak konumlanıyor.

